3. Yargı Paketi’nde, yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin eleştirileri kapsamında hak ve özgürlükler alanında birçok değişiklik yapıldı.
3. Yargı Paketi tutuklu vekillerin tahliyelerini sağlayacak nitelikte düzenlemeler içermediği gerekçesiyle eleştirilmişti. Yargı paketinin içerisindeki hak ve özgürlükler alanında yapılan değişiklikler, eleştirilerin gölgesinde kaldı. Yargı paketinin içinde birçok alanda değişiklik yaptı. Daha çok temel hak ve özgürlükler alanında yapılan değişikliklere dikkat çekmek istiyorum.
YASAKLI YAYIN KALMAYACAK
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gerek ideolojik, gerekse ahlâki gerekçelerle basın-yayın alanında pek çok yasaklama getirilmiştir. Kitaplar –dergiler –Gazeteler hep yasaklama kararları ile birlikte anıldı.Bir çok yayın yasaklanmış olması nedeni ile tanınmış oldu.
Bu yasaklar da mahkemeler eliyle yapılmıştır. Mahkeme tarafından toplatma kararları, yayın durdurma kararları ideolojik gerekçelerle değerlendirilmiştir. Mevcut istatistikî veriler 1952’den bu yana tutulmaktadır. Bu verilere göre, 22.000’den fazla kitap ve süreli yayının sansürlendiği tespit edilebilmektedir. Hâlen devam eden bu yasaklar, 3. Yargı Paketi ile kaldırılıyor.
3. Yargı Paketi’yle getirilen düzenleme; 5187 Sayılı Basın Kanunu’na 3. Yargı Paketi’nin 78. maddesiyle eklenen geçici maddeyle, 31 Aralık 2011 tarihine kadar basılı yayınlarla ilgili verilmiş toplatma, yasaklatma, dağıtımının ve satışının engellenmesi, 3. Yargı Paketi’nin yayımından itibaren 6 ay içerisinde yetkili ve görevli mahkemeden yasağın devamı niteliğinde bir karar alınmaması halinde hükümsüz hale gelecek. Yeni düzenlemeyle, bir yayına ilişkin yasak kararının devam etmesi içinse, savcılığın talebi ve mahkemenin kararı gerekiyor.
Bu düzenlemeye göre, 6 ay sonra ülkemizde artık yasaklı yayın kalmayacak. Tabi mahkemeler, yasa koyucunun yayınları özgürleştirme iradesine rağmen, sivil ve güvenlik bürokrasisinin yanlış yönlendirmesi sonucu yeni yasaklama kararları almazsa…
Artık mahkemelerin geçmişte kalan korkuları dikkate almaması gerekir. Türkiye artık eski Türkiye değildir. Bir kitapla bir dergi ile ülkenin güvenliği tehlikeye düşmez. Bir şiir okumakla ülke bölünür paranoyası geride kalmış olmalı…
ORTAM DİNLEMESİNE AĞIR CEZALAR GELİYOR
Telefonların hukuka aykırı dinlenmesi hep tartışma konusu olagelmiştir. Telefon dinlemesi dışında, son dönemlerde yoğun olarak ortam dinlemesi de toplumu huzursuz etmiştir. Kimse rahat konuşamıyor, insanlar “dinleniyorum” tedirginliğiyle hareket ediyorlardı.
Ayrıca yapılan ortam dinlemeleri de özellikle medya üzerinde servis ediliyordu. Dinlemenin kaynağı tespit edilemediği için, bu dinlemeleri yapanlar cezasız kalıyordu. Ses kayıtlarını yayınlayanlar ise, ceza mevzuatında bir suç tipi olmadığı için, herhangi bir ceza almıyorlardı.
Yeni düzenleme ile hem hukuka aykırı dinlemelerin cezaları arttırıldı; hem de bu ses kayıtlarını yayınlayanlar için hapis cezaları getirildi.
Yapılan düzenleme; Türk Ceza Kanunu’nun 133. maddesinde düzenlenen “Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” suçu, 3. Yargı Paketi’nin 80. maddesiyle beraber, verilecek cezanın alt ve üst sınırları bakımından arttırılıyor. Düzenlemeyle kişiler arasındaki konuşmayı kayda alan kişilere, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası takdir edilmesi öngörülüyor. Artık, hukuka aykırı yapılan dinlemeler cezasız kalmayacak; bununla birlikte eskisi gibi para cezası verilerek de bu suçlar geçiştirilemeyecek.
Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydeden kişilere verilen ceza ile bu ses kayıtlarını basın-yayın yoluyla yayınlayan kişilere verilecek ceza aynı. Artık gazeteler ortam dinlemesiyle elde edilen ses kayıtlarını çarşaf çarşaf yayınlayamacaklar.
ÖRGÜT ÜYESİ OLMAYANA CEZA İNDİRİMİ
Önemli bir başka değişiklik ise, Türk Ceza Kanunu’nun “Örgüt suçları”nı düzenleyen maddesinde yapıldı. Hiçbir çağdaş hukuk devletinde olmayan 220. maddeki düzenlemeler, kısmen de olsa düzeltildi.
Örgüt üyesi olmadığı halde, örgüt adına suç işleyenlerin örgüt üyesi gibi cezalandırılması, “örgüt hiyerarşisi içinde olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler örgüt üyesi gibi cezalandırılır” tanımlaması, ancak bizim ceza kanunumuzda olurdu. Bu düzenlenmeden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye aleyhine onlarca karar verdi.
Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakol gibi aydınlar da maalesef bu düzenlemeden nasiplerini aldılar. 3. Yargı Paketi ile yapılan değişiklik ile 220. maddesinin 6. Ve 7. fıkralarındaki suç tipi tanımlaması aynen korundu, sadece verilecek cezalar indirildi. Cezaların indirilmesi önemli bir değişikliktir. Ama Yeterli değil, bugüne kadar bu suç tipine olan bakışın değişimi açısından iyi bir başlangıçtır.İdeal olan açık tanımı olmayan muğlak içerikli bu suç tiplerinin ceza yasasından çıkarılmasıdır.
Bu düzenlemeyle cezalarda yapılan indirimle, artık, her gösteri yapan ve yürüyüşe katılan öğrenci, vatandaş ile sendikacının örgüt üyesi gibi cezalandırılması önlenmiş oldu.
Basın üzerinde büyük baskı oluşturan soruşturma ve kovuşturmalar içinde bir düzenleme yapıldı. Son yıllarda özelikle derin yapıyı tasfiye etmek için açılan davalarda basının yaptığı haberle nedeni ile binlerce basın mensubu hakkında davalar açılmıştı. Açılan davaların bir kısmı sonuçlanmış bir kısmı ise hala devam ediyor. Bu davalar medya üzerinde büyük baskı oluşturuyordu. Yargı paketi bu sorunu büyük ölçüde çözdü.
3. Yargı Paketi’nde 31.12.2011 tarihine kadar işlenmiş olan basın suçlarına da kısmi af şeklinde bir düzenleme getirildi ve soruşturma ve kovuşturmaları kesinleşmiş mahkûmiyetlerin infazı ertelendi.
Cezaevlerindeki yoğunluğun kısmen de olsa hafifletilmesi için cezaların infazında da birtakım kolaylıklar getirildi. Temel olarak, 3. Yargı Paketi kişi hak ve özgürlükleri ile basın-yayın alanındaki özgürlükleri daha sağlam zemine oturtmak için olumlu düzenlemeler getirmiştir.