Zorunlu eğitim, ulus devletin dayattığı, tek tip insanın yetiştirilmesinin hedeflendiği eğitim modelidir.
Zorunlu eğitimi 12 seneye çıkaran ve 4+4+4 olarak kademelendirilen yasa, siyasette ve kamuoyunda hararetli tartışmalara neden oldu. Bu yasa ile 28 Şubat sürecinde dayatılan “Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim” modeli yumuşatıldı.
28 Şubat post modern askeri müdahalesi sonrası, 16 Ağustos 1997 tarihinde 4306 sayılı kanun ile 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim kabul edildi. Amaç imam hatip okullarını kapatmaktı.
Yasa 97-98 öğretim yıllarında uygulanmaya başlandı. Kısa bir süre sonra da imam hatip liselerinin orta bölümüne öğrenci alımı durdurularak yasanın amaçladığı hedefe ulaşıldı.
Ak Parti hükümeti tarafından çıkarılan, zorunlu eğitimin kesintili olarak 4+4+4 modeli şeklinde uygulanması, bir yönüyle 28 Şubat darbesinin dayatması olan yanlıştan dönülmesidir.
Gerçek anlamda bir eğitim reformu niteliğinde olmasa da ebeveynlerin çocuklarının eğitiminde, yönlendirme ve etkin olma haklarını kullanmasını sağlaması ve imam hatip liselerinin önünün açması yönünden önemli bir adımdır. İlk dört yıldan sonra çocuğunu istediği okula yönlendirmek isteyen ailelerin önündeki engel kaldırılmış oldu. Artık çocuğuna kuran öğretmek, imam hatip okuluna göndermek isteyen aileler daha özgür olacaklardır.
Temel eğitimin devlet tarafından zorunlu olarak uygulanması devam ettiği sürece hangi eğitim modeli getirilirse getirilsin eğitimde istenilen amaca ulaşılamaz. Devletin temel eğitime müdahalesi tek tip insan modeline ihtiyaç hissedildiği ve ulus devlet anlayışının ortaya çıktığı 19.yüzyıla dayanır.
DEVLETİN EĞİTİME MÜDAHALESİ
Ülkemizde, devletin eğitimi sorumluluğu altına alması 2. Mahmut dönemine rastlar. 1824 yılında çıkarılan Ferman ile İstanbul için ilköğretim zorunlu hale gelir. Tüm Osmanlı ülkesinde zorunlu ilköğretim Tanzimat döneminde gerçekleşir. O döneme kadar eğitim, gönüllülük esası üzerine yapılmaktaydı.
Meşrutiyet döneminde (2+2+2) şeklinde uygulanmış, bu uygulamalar yapılırken okulların yetersizliği, zorunlu eğitimin tam uygulanmasını engellemiştir. Devletin eğitime müdahalesinin temel gerekçesi; ulusal bilincin oluşturulmasını sağlamak ve ulus devlet ülküsü etrafında aynı anlayışı, ideali ve ülküyü paylaşacak insan yetiştirmek.
Osmanlının son döneminde ulusal zorunlu eğitim projesiyle, Osmanlı ulusu adı altında bir ulus bilinci yaratılmak istenmiş ve bu düşünce ile eğitim devlet tekeline alınmış. Projelerle tek tip insan yaratılamayacağı ve devlete bağlılık sağlanmayacağı Osmanlının yıkılması ile görüldü.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ULUSAL EĞİTİM MODELİ
Cumhuriyetin ilanı ile Milli Eğitim Bakanlığı 1923 tarihli genelgesinde “mektepler cumhuriyet esaslarına sadık kalmaya telkine mecburdur” şeklindeki emir ile eğitimdeki yeni stratejinin ne olacağı belirtilmiştir. Bu stratejide özgür bireylerin olmayacağı, yeni ideolojinin kutsal devlet olacağı belirginleşiyor.
İlk etapta temel eğitim süresi 5 yıl olarak belirlenir ve 3 Mart 1924 tarihinde de Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan sonra özel eğitim kurumları olan medreseler kapatılır ve resmi devlet okulları dışında eğitim yasaklanır.
1940 tarihinde köy enstitüleri kurulur, bu enstitülerde tüm yapısıyla yeni olan Kemalist Cumhuriyete uygun insanlar yetiştirilmesi hedeflenir. Bu hedefe ulaşmak için yeni bir tarih, yeni bir edebiyat ve yeni değerler paradigması oluşturulur.
Buna rağmen istenilen tipte insan yetiştirilemediği düşünülerek 27 Mayıs 1960 darbesinde cuntacılar eğitim sistemi yeniden elden geçirirler. 1974-75 öğretim yılında devlet, 5. Sınıflara zorunlu ahlak dersi öngörür. 1980 Anayasası ile “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi zorunlu olarak okutulmaya başlanır.
Ve nihayet;
28 Şubat süreci ile zorunlu temel eğitim 8 yıl kesintisiz hale getirilerek temel eğitimde tek tip insan yetiştirme düşüncesinde fire verilmemesi için son nokta konulur. Bu kronolojik sıralamada eğitime bakıldığında bütün müdahalelerin bireyin daha iyi eğitim alması için değil kontrol edilebilir ve denetim altında bir eğitim sağlamaktı.
Bütün bu süreçte eğitim modellerinin 2+2+2 olarak uygulanması, sadece ilk 5 yılın zorunlu olması, köy enstitülerinin açılması gibi çeşitli modellerin denenmesinin tek amacı devlet ideolojisine uygun insan yetiştirme kaygısıdır. Temel eğitim devlet tekeline alınarak sivil toplum kuruluşlarının ve ebeveynlerin çocuğun yetişmesi üzerinde etkinliğini azaltmıştır.
Zorunlu eğitim aslında devletin bireyler üzerindeki tahakkümüdür. Temel eğitimin sivil toplum tarafından hiçbir zorlama olmaksızın yapılması temel hak ve özgürlüklerin gereğidir. Temel eğitimin sivil toplum örgütlerine bırakılması eğitimin niteliğini arttıracak, daha özgür bireylerin yetişmesi sağlanacaktır. Devlet sadece eğitim imkanı olmayan, kendisinden ücretsiz eğitim almak isteyenlere temel eğitim hizmeti sunmalı. İmkanı olan ve çocuğuna özel eğitim aldırmak isteyen ebeveynlere de müdahale etmemelidir.
Halen Anayasamızın 174. maddesinde İnkılap Kanunlarının Korunması başlığı altında sayılan devrim kanunlarından olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüktedir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlükte olduğu müddetçe ve Anayasayla korundukça eğitim alanında yapılacak hiçbir düzenleme reform olarak nitelendirilemez.
Temel eğitim zorunlu değil, tercihli eğitim olarak gönüllülük esasına göre sağlanmalıdır. Temel eğitim dahil olmak üzere lise ve üniversite eğitiminin sivil toplum örgütleri, cemaatler ve özel kuruluşlar tarafından yapılabilmelidir. Hala ülkemizde özel üniversiteler yasası yoktur. Şirketler özel üniversite kuramıyor ancak vakıflar üzerinden üniversite kurulabiliyor. Devlet eğitim alanında kontrolü elinden bırakmak istemiyor.Çünkü devlet istediği gibi düşünmeyen insan istiyor.Ama artık iletişimin bu kadar geliştiği günümüzde bilginin tek tuşun ucunda olduğu bir dünya da resmi ideoloji eğitim tekeli ile korunmaz .
Eğitimdeki devlet tahakkümüne rağmen hakkını teslim etmek gerekir ki Ak Parti hükümeti tarafından yapılan 4+4+4 düzenlemesi ailelere çocuklarının temel eğitimlerinde söz hakkı sağlamıştır. 28 Şubat darbesinin muhafazakâr Anadolu halkına dayattığı zulmü kaldırmıştır.
Eğitimde yapılan bu düzenlemeyi tamamlamak için demokratik ve çağdaş ülkeler seviyesindeki nitelikli eğitime ulaşılması için Anayasa’nın 174. Maddesinde koruma altına alınan Tevhid-i Tedrisat Kanunu kaldırılarak temel eğitimin devlet tekelinden çıkarılması gerekir.