Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, toplum vicdanına ters düşen “şike yasasını” geri gönderdi. Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair kanunda değişikliğin yapılması hakkındaki kanun 24.11.2011 tarihinde mecliste bütün partilerin uzlaşmasıyla kabul edilmişti.
Bütün partilerin bir yasa üzerinde uzlaşmış olması yadsınacak bir durum değildir. Fakat daha dört ay önce çıkarılmış bir kanunun uygulama sonuçları tam görülmeden ve bu yasa çerçevesinde savcılıkça başlatılmış bir soruşturma da devam ederken “yanlış çıkarılmış bir yasadır” diye değiştirilmeye çalışılması hususu yanlıştır.
Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi yasası, sporla ilgili bir çok konuda yeni kural getirmesine rağmen daha çok ön plana çıkan kısmı şike ve teşvik suçu için öngörülen hapis cezasının “beş yıldan on sekiz yıla kadar” olan düzenlemesidir.
Şike yasası olarak bilinen 6222 Sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da içinde bulunduğu, spor camiasındaki bir çok önemli ismin tutuklanması ve haklarında dava açılmasıyla futbol lobisi devreye girerek yasanın değişmesi için elinden gelen tüm gücünü ortaya koydu. Yapılan lobicilik faaliyeti sonucu, şike suçundan hapis yatmayı ortadan kaldıracak şekilde yeni bir düzenleme yapmak için mecliste kanun çıkmasını sağladılar.
Cumhurbaşkanı’nın meclisten çıkan bu yasayı veto etmesi, kamuoyunda oluşan beklentiyi olumlu yönde cevaplandırmış oldu. Çünkü toplumun büyük bir kısmı bu yasanın içerde tutuklu bulunan şüphelileri kurtarmak için yapıldığını düşünüyordu.
Cumhurbaşkanı’nın yasayı veto etme gerekçelerinde belirtmiş olduğu hususlar “hukuk devleti ilkesi, suç ve ceza oranının adalete uygun olması gerektiği, toplum üzerinde doğurduğu faal etki, kişiler üzerinde oluşturduğu tehlike ve zarar ile bunların azlığı veya çokluğu, suçun işlenme oranındaki artış veya azalma faktörlerinin dikkate alınması gerekliliği”yasa yapılırken temelde dikkate alınması gereken ölçütlerdir. Cumhurbaşkanı’nın bu gerekçeleri, hukuk devletinin temel ilkeleri niteliğindedir. Bu gerekçeler dikkate alınmadan yasalarda değişiklik yapılması toplumun adalete olan güven duygusunu sarsar.
Yasanın geri gönderilmesi, aslında sessiz çoğunluğun sesinin duyulmasıdır. Toplumun büyük kesimini oluşturan sessiz çoğunluk, kişiye özel olarak düzenlendiği her halinden belli olan bu değişikliğe karşıydı. Karşı koyuşun Cumhurbaşkanınca dikkate alınmış olması toplumsal tepkinin karşılık bulması açısından önemli bir ölçüt olmuştur.
Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanınca yasa veto edildikten sonra meclisin önünde üç seçenek bulunmaktadır. Birincisi; Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçelerini göz önünde bulundurularak yasayı yeniden düzenlemek, ikincisi; yasada hiçbir değişiklik yapmadan aynı yasayı meclisten geçirerek yeniden Cumhurbaşkanı’na göndermek, üçüncüsü; geri gönderilen yasayı yeniden gündeme almamaktır. Meclis’in ikinci yolu seçmesi yani veto edilen yasayı aynen kabul ederek geri göndermesi durumunda Cumhurbaşkanı yasayı onaylamak zorundadır.
Cumhurbaşkanı’nın vetosunda belirttiği gerekçeler dikkate alınmadan yasa teklifinin aynı şekilde kabul edilip edilmeyeceği önümüzdeki günlerde görülecektir. Aynen kabul edilmesi, futbol lobisinin kamuoyuna rağmen ne kadar etkin olduğunu gösterir. Yapılan açıklamalara bakılırsa yasanın yeniden meclis gündemine alınmayacağı kuvvetli bir ihtimaldir
Bu yasa değişikliği tutuklu sanıkların yargıdan kaçırılmaya çalışıldığı izlenimini veriyordu.Veto engeli oluşan bu kanıyı şimdilik ortadan kaldırdı. Yasa değişikliğinde ısrar edilmemeli, devam eden şike davası bitinceye kadar yasada değişiklik gündeme getirilmemelidir. Böylece hem şike davası sanıklarının kendilerini rahat savunmaları için üzerlerinde toplum baskısı oluşmaz hem de toplumda var olan adalet duygusu zedelenmemiş olur.
ŞİKE DAVASI
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’in başlattığı soruşturma sonucunda, hazırlamış olduğu iddianame ile Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava açtığını, Başsavcı Vekili Fikret Seçen Cumartesi günü açıkladı.
Bu iddianame ile ilk kez şike iddiaları “silahlı suç örgütü” kapsamında toplu bir dava konusu oluyor. 31′i tutuklu 93 sanığın yargılanacağı davada, Giresun Spor Eski Başkanı Olgun Peker’in“silahlı suç örgütü kurmak”, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da “haksız ekonomik çıkar sağlamak için örgüt kurmak” suçlamalarıyla cezalandırılmaları isteniyor.
İddianamenin 16. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilip edilmeyeceği onbeş gün içinde belli olacak. İddianame kabul edildikten sonra dosya üzerindeki gizlilik kararı kalkacak, sanıkların tam olarak ne ile suçlandıkları, yapılan suçlamalara ilişkin hangi delillerin ortaya konulduğu o zaman görülebilecektir. Şimdilik Başsavcı Vekili Fikret Seçen’in yaptığı açıklamada vermiş olduğu bilgi ile bu kadarını biliyoruz. Tam olarak detayların bilinmesi iddianamenin kabulünden sonra olur.
Özel yetkili mahkemelerin bugüne kadar açılan iddianamelerle ilgili uygulamasına bakıldığında, iddianamenin onbeş gün içerisinde kabul edilerek davanın başlayacağı kuvvetle muhtemeldir.
İddianame kabul edildikten sonra kimin ne ile suçlandığı, kim haklı kim haksız o zaman daha net olarak görülecektir. Savcılıkça yapılan kısa açıklamaya bakılırsa yapılan suçlamalar için öngörülen ceza miktarları itibariyle birçok sanığın ilk duruşmada tahliye edileceği ancak ilk duruşmaya kadar da kimsenin serbest kalmayacağı anlaşılıyor. Özel yetkili mahkemelerde duruşma günleri ancak üç-dört ay sonrasına verildiği pratiğine göre 2012′den önce şike sanıkları dışarı çıkamayacaktır.
İddianamenin mahkeme tarafından kabulünden sonra suçlamalar ve deliller üzerinde daha net bilgi sahibi olacağımız için detaylı değerlendirmeyi ancak o zaman yapabiliriz.
NOT: Cumhurbaşkanınca yasanın incelenmesi sürecinde konunun kamuoyu gündeminde tartışılmasını sağlayan Ak Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın da hakkını teslim etmek gerekir.