20 Temmuz’da başlayıp 31 Ağustos’ta sona eren adli tatil sonrasında yeni adli yıl 3 Eylül’de Yargıtay’da yapılan açılış töreniyle başladı.
Her yeni adli yıl Yargıtay Başkanı’nın açılış konuşmasıyla başlar. Son iki yıla kadar Yargıtay başkanlarının konuşmaları daha çok yargıçların özlük hakları ve rejimin tehlikede olduğu üzerineydi.
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden sonra yeni oluşan HSYK’nın (Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu) yaptığı atamalar sonrasında Yargıtay’da oluşan yeni dengeler sonucu artıkYargıtay başkanları, iktidarı, rejimi tehdit eden, rejimin siyasi iktidardan korunması gerektiği şeklindeki Yargıtay’ın kurumsal görüşünü değiştirdiler.
Bu değişim yargının artık gerçek işlevine geri döndüğüne işarettir. Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da önemlidir. Bu değişiklik yargının artık tarafsız olacağını gösteriyor.
Geçmiş yıllarda yapılan konuşmalara baktığımızda hepsinin ortak noktası laikliğin tehlikede olduğu, rejimin tehdit altında olduğu, öteki olarak görülen çoğunluğun rejimi ele geçirmeye çalıştığı, yargının ise bunlarla mücadele etmesi gerektiği şeklindeki uyarıları içeriyordu.
Bu sene yapılan adli yıl açılış konuşmasına baktığımızda ise iktidarla herhangi bir çatışmanın yaşanmadığı, hukuk devleti prensibine vurgu yapıldığı, kişisel isteklerin toplumsal sorunların önüne geçirildiği mesajlar vardı. Adli yıl açılış konuşmasında iktidarıntörene tam kadro katılması, iktidarın da artık yüksek yargıyla herhangi bir sorununun olmadığını gösteriyor.
BAŞKANIN MESAJLARI
Yargıtay Başkanı, devletin meşruiyet kaynağının “Devletin meşruiyet kaynağı millet, sınırları hukuk, amacı ise hukukun üstünlüğüdür”diyerek millet olduğunu işaret etti. Cumhuriyetin tanımını ise “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devletidir” şeklindeinsan hakları ve demokratik vurgusu ön planda olan bir yönetim olarak belirtti.
Bu niteliklerinin hiçbirinin birbirinden ayrılmayacağını ancak bunların bir bütün olarak varolduğunda bir anlam ifade edeceğini, birinin diğerine üstün olamayacağını yada biri için diğerinin feda edilemeyeceğini söyledi.
KUVVETLER AYRILIĞI VURGUSU
Ülkemizde erkler ayrılığı net olarak anlaşılamıyor. Aslında demokratik hukuk devletinde parlamenter rejimin en önemli özelliği, temel parametresi kuvvetler ayrılığıdır. Bugüne kadar yürütme erki, hem yasamayı hemde yargıyı bir şekilde kontrolünde tutarak bu erkleri kendi istediği şekilde yönetti.
Başkan mesajında, erkler ayrılığının gerekliliğini net olarak ortaya koydu. Bu yöndeki çıkışın, bugünkü yürütmenin yargıya etki ettiği yada müdahale ettiği gerekçesine dayandığını sanmıyorum. Sadece toplumda var olan algının kırılmasını sağlamakamacıyla gerekli özenin gösterilmesi için yapılmış bir çağrı olarak değerlendirmek gerekir.
Erkler ayrılığına işaret ederken “Erkler ayrılığı sisteminin temel özelliği, devletin mutlak hükümranlık gücünün bir kimsede, bir zümrede, bir erkte toplanmasına izin vermemesidir” söylemiyle ayrılığın, gücün bölüşülmesi şeklindeki temel tanımına işaret etti.
Kuvvetler ayrılığının, Anayasal kurumlar olarak belirlendiği ve Anayasa’daki tanıma uygun olarak her kurumun kendi sınırları içerisinde kalması gerektiğinin önemli olduğunu belirtti. Kuvvetler ayrılığına ve kuvvetlerin birbiriyle ilişkisine dair mesajların muhatabı siyasi iradedir.
Yargıtay Başkanı’nın, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın konuk olarak katıldığı açılış konuşmasında idare ve yargıyla ilgili mesajları yargı idarenin denetimindedir şeklindeki bazı kesimlerde var olan algıya iyi bir cevap niteliğindeydi. Yargı, yürütmenin kontrolünde olsaydı bu tür mesajları Yargıtay Başkanı’nın vermesi düşünülemezdi.
MESAJLAR MUHATAPLARINA ULAŞTI MI?
Yargıtay Başkanı’nın açılış konuşmasındaki en önemli mesajlarından biri de “Yargı bağımsızlığı yargıcın onurudur. Bu onur; özlükhaklarından, fiziki ve sosyal imkânlardan bağımsız olarak tek basına savunulur. Gerek yapısal gerekse karar alma süreçlerine ilişkin müdahaleler hiçbir şekilde kabul edilemez” şeklindeki vurgusuydu.
Yargıcın bağımsızlığının ne denli önemli olduğunu ortaya koyması açısından onur kriteri çok önemli bir kriterdir. Bugün Türk yargısının içinde bulunduğu en önemli sorunlarından biri yargıçların bağımsız ve tarafsızlıklarına ilişkin toplumda oluşan kaygıdır. Toplumsal algı, yargıçların inançlarının, duygularının, bağlı olduğu kültürün etkisinde kaldığı ve tarafsız olmadıkları yönündedir. Yargıtay Başkanı en önemli mesajı yargıçlara verdi.
Yeni adli yılda, mesajların muhatabı olan hakim ve savcıların gerçekten bu mesajları algılayıp algılamadıkları, devam etmekte olan ve kamuoyunun dikkatle izlediği Ergenekon, Balyoz, KCK, Oda TV ve benzeri davalarla ilgili vereceği kararlarla anlaşılacaktır.
Geçmiş yıllar adli yıl açılışlarında, Yargıtay başkanları çoğunlukla hâkim ve savcıların ekonomik durumlarından dert yanardı. Hatta geçmişte bir Yargıtay başkanının “hakimler vicdanları ve cüzdanları arasında sıkışmış” sözü hala hafızalarda…
Bu yılki açılışta Yargıtay Başkanı’nın hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, bireyi ön plana çıkaran temel hak ve özgürlüklere vurgusu, eğitim hakkı, ailenin korunması, çocuk hakları gibi temel konulara ilişkin evrensel hukuk normlarına atıf yaparak mesajlar vermiş olması yüksek yargının değişimde geldiği yeri gösteriyor. Yüksek yargıdaki bu değişim inşallah ilk derece Yargısı’na da yansır.
Mesajlar demokratik hukuk devletini tanımlar nitelikteydi.Mesajların etkili olup olmadığını 2012-2013 yargı yılı sonunda yargının yıl içersinde yapacağı uygulamaları anlaşılacaktır.