İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, 2010 yılında Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu adayı olarak seçime girerken “demokratik ve özgür baro” sloganını kullandı.
Seçim döneminde “samimi inancı gereği başını kapatanla hiçbir sorunum yok, bizim derdimiz onlarla değil” şeklindeki sözler, başkan adayı Ümit Kocasakal tarafından söylendi. Kocasakal yönetime geldikten sonra özgürlükçü söylemini bir kenara bırakarak, yasakçı ve vesayetçi baroyu temsil eden düşüncenin esiri oldu. Türbana karşı süregelen yönetim anlayışını katı bir şekilde uygulamaya başladı.
İstanbul Barosu, geçen hafta Staj Eğitim Merkezi’nin kapısına asmış olduğu duyuru ile stajyerlerin türbanlı olarak derse alınmasını yasakladı.
Bu yasağın hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Baro Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Durakoğlu yasağı, “kararlılık içerisinde bunu sürdüreceğiz” ifadeleriyle savunuyor. Mesleğe yeni başlayacak genç bir kardeşimizin sadece türbanından dolayı derslere alınmamış olması, stajının engellenmiş olması yasakçı zihniyetin hezeyan halini gösteriyor.
Bütün kurumlarda, milletin inancı karşısında normalleşme yaşanırken, baronun inançlar karşısında sergilediği çatışmacı tavrı anlamak mümkün değil. Staj eğitim merkezinin girişine türbanlıların giremeyeceği yönünde uyarı levhası asılması, baronun milletin inancına nasıl baktığını göstermesi açısından önemli bir parametredir. Uyarı levhası baro içinde yasak bölgeler oluşturmuş.
Kanunda avukatlık; “kamu hizmeti ve serbest meslek” olarak tanımlanmıştır. Görev olarak da “bağımsız savunmayı serbestçe temsil eden, her türlü meselenin adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümünü sağlamak” olarak tanımlanmıştır.
Barolar ise kanunda; “avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları” olarak anlatılmış. Bu tanımın hiçbir yerinde baroların, avukatların kılık-kıyafetlerini denetleyecekleri yönünde bir hüküm yok.
Adalet ve hakkaniyeti temsil edecek bu genç kardeşlerimizden, henüz mesleğin başında staj yaparken kendisinden hak ve adaletin, meslek örgütü tarafından esirgenmiş olması trajik bir durumdur. Barolara, siyaset yapmak ve bir siyasi ideolojinin arka ya da ön bahçesi gibi davranmak görevi yüklenmemiştir. Buna rağmen İstanbul Barosu’nun türban yasağı koyması, yönetenlerinin ideolojilerinin esiri olduğunun göstergesidir.
Siyasiler arasında, yargıda militan var mı yok mu tartışması devam ederken, baroda böyle bir yasak konulmuş olması asıl militan anlayışın baroda olduğunu gösteriyor. Yargı militan olmamalı ve kimsenin de arka bahçesi gibi davranmamalı. Sadece adalet dağıtmalı. Barolar da yargının adalet dağıtma görevini yerine getirmek için çalışmalıdır.
Mevcut yönetim, İstanbul Barosu gibi büyük bir meslek örgütünü gereksiz kavgaların içine soktu. Meslektaşlarının haklarını savunmayı görev saymadı. Daha çok darbecilerin ve derin devletin içinde bulunan bir takım militanların savunuculuğuna soyundu.
Daha önce Taksim’de yaptıkları yürüyüşte genç sivillerin ”DARBECİ BARO TAKSİME’E HOŞ GELDİN” yazılı pankartı hala akıllarda dururken, baronun türbanla ilgili yasakçı kararı sonrasında birileri “YASAKÇI BARO” pankartı açarsa başkan öfkelenmesin.
Cübbe ile darbeciliği yan yana yakıştıran anlayış, insanların giyim kuşam özgürlüğünü hiçe sayacak, türbanı cübbeye yakıştırmayacak. Bu yasağa karşı geliştirilen sav ise kara mizahtan başka bir şey değildir. Yaptıkları şey kanunları uygulamakmış. Türban hiçbir kanunda yasaklanmadığı halde yorumla, teville yasağın var olduğunu savunmak ve bununla yetinmeyip“biz ninelerimizin taktığı başörtüsüne karşı değiliz, türbana karşıyız” söylemi ise en basitinden insanların zekâsına hakarettir.
Bu zihniyetin bugüne kadar savunduğu masumiyet karinesi masalmış meğerse. Hukuk ile ideolojik körlükler yan yana durmaz. Hala insanların giyim kuşamlarıyla, yaşam tarzlarıyla, düşünceleriyle uğraşanların varlığı ve bunların hukuku temsil ediyor olması hukuk ve hukukçuluk adına utanç vericidir.
Maalesef bugün kınamak zorunda kaldığım bu yönetim, beni de kandırarak seçimlerde oyumu almıştı!